“TÜRKİYE VE ÇİN ARASINDAKİ TARIM ÜRÜNLERİ TİCARET HACMİ ARTARAK DEVAM EDİYOR”

T.C. Tarım ve Orman Bakanı Prof.Dr. Vahit Kirişci

“TÜRKİYE VE ÇİN ARASINDAKİ TARIM ÜRÜNLERİ TİCARET HACMİ ARTARAK DEVAM EDİYOR”
  • Ülkemiz ve Çin arasında tarım alanında ticareti geliştirmek adına çeşitli alanlarda protokoller imzaladık. Bu protokol ve işbirliği çalışmaları sayesinde iki ülke arasındaki tarım ürünleri ticaret hacmi her geçen yıl artarak devam ediyor.
  • Çin’e ihraç edilen tarım ürünlerinin Çin’le yapılan genel ihracat rakamları içindeki payı 2017 yılında yüzde 5,2 seviyesinde iken, 2021 yılı itibarıyla bu oran yüzde 9,8’e yükselerek 361 milyon dolara ulaşmıştır.

 

T.C. Tarım ve Orman Bakanı

Prof.Dr. Vahit Kirişci

1-Sayın Bakanım, günümüz dünyasının en büyük sorunlarından olan küresel iklim değişikliğine yönelik bakanlığımızın tedbir ve planlamaları nelerdir? Küresel iklim değişikliğinde gerekli tedbirler alınmazsa ülkemizi ve dünya genelini bekleyen tehlikeler nelerdir?

Sizin de ifade ettiğiniz gibi dünya küresel anlamda bir iklim değişikliği ile karşıya karşıya kalmaya başladı. Bu değişikliğin etkileri kimi zaman çok daha düşük, kimi zamanda daha fazla hissedilir oluyor. Dünya genelinde yaşanan bu değişiklikten ülkemizde nasibini alıyor.

Türkiye sebze üretiminde Avrupa Birliği'nde birinci, dünyada dördüncü; meyve üretiminde Avrupa Birliği'nde birinci, dünyada altıncı sırada bulunuyor. Uzun yıllar ortalamasına göre de ülkemiz kuru incir, kuru üzüm ve kuru kayısı üretiminde dünya lideri konumunda yer alıyor.  Fındık, ayva, kiraz, incir, kayısı üretiminde dünya lideri, nohut, kavun, karpuz, vişne, hıyar, pırasa ve keçiboynuzu üretiminde dünya ikincisi ve mandarin, elma ve domates üretiminde dünya üçüncüsü bir ülkede yaşıyoruz. Bu anlamda gerçekten verimli topraklara sahip, iklim koşulları bakımından çok değerli bir coğrafyadayız.

Yakın döneme baktığımızda 2021 yılında etkili olan küresel ısınmaya bağlı olarak yaşanan yağış rejimindeki düzensizlik ve kuraklık nedeniyle ülkemizde bitkisel üretim miktarında bir önceki yıla göre % 6’lık bir azalma gerçekleşmiştir. 2021 yılında meydana gelen kuraklık nedeniyle, buğday, arpa, çavdar,  yulaf, tritikale, nohut ve mercimek üreticilerimiz bir miktar verim kaybı yaşadılar. Biz bu eksikliği verdiğimiz destek ödemeleriyle telafi etmeye çalıştık.  Bakanlığımız tarafından ülke genelinde tarım arazilerinin etkin kullanımına yönelik başlatılan projeler ile son 3 yılda 5,2 milyon dekar nadas alanı üretime kazandırıldı. Böylece 2020 yılında 126 milyon ton bitkisel üretim ile Cumhuriyet tarihinin rekoru kırıldı.  Yine şekerpancarı, mısır, ayçiçeği, kuru soğan, kuru fasulye, elma, kiraz, armut, incir, antepfıstığı, mandarin, limon, şeftali, muz, çilek, nar, erik, ceviz, ayva, badem, kivi, Trabzon hurması, domates, biber ve lahana üretimlerinde cumhuriyet tarihinin rekoru kırıldı.

Küresel iklim değişikliğine bağlı kuraklığa ilişkin yaşanabilecek olumsuzluklara karşı bizlerde gerekli tedbirleri alıyor, atılması gereken adımları atıyoruz. Bu minvalde özellikle bu sene ülke genelinde atıl, boş bırakılan ve nadas alanlarının değerlendirilmesi, stratejik öneme sahip, arz açığı olan ürünlerde üretimin artırılması, kuraklığa dayanıklı çeşitlerin ekilişlerinin yaygınlaştırılması, yem bitkisi ekiliş alanlarının ve üretim miktarının artırılması amacıyla yaklaşık 400 proje hayata geçirilmiştir. 2022 yılında iklimin elverdiği ölçülerde yazlık buğday ve arpa ekimleri yaptırılmıştır.    

Gerek biz ülke olarak, gerekse de dünya genelinde küresel iklim değişikliğine karşı tedbirler almazsak başta gıda arzı konusu olmak üzere tarım ve hayvancılıkta ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalınması öngörülmektedir. 

2-Türkiye genelinde geçtiğimiz yıl yaşanan orman yangınları tüm vatandaşlarımızı derinden üzdü bu yangınlarda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz. Bakanlığımızın doğal afetler ile ilgili yaptığı çalışmalar tedbir ve önlemler hakkında bizi kısaca bilgilendirebilir misiniz?

Tarım ve Orman Bakanlığı hem orman varlığını artırmakla hem de var olan orman alanlarımızı korumakla görevlidir.  Sonbaharda ağaçlandırma çalışması yapan orman teşkilatımız havaların ısınmaya başladığı ilkbaharla birlikte orman yangınlarıyla mücadele etmektedir. Bu yıl da yaşanması muhtemel orman yangınlarıyla mücadele kapsamında gerekli hazırlıklarımızı tamamladık. Yangınlara karşı hava ve kara gücümüzü daha da güçlendiriyoruz. 39 olan helikopter sayımızı 55'e, uçak sayımızı 3'ten 20'ye, İHA sayımızı 4'ten 8'e yükselttik. Rezerv güç olarak 25 helikopter, 2 uçak ve 1 İHA hazırda beklemektedir. Hava gücü olarak hazırlıklarımız bu manada tamdır. Yangınların söndürülmesinde en önemli güç olan karadan müdahale ekiplerini de önemli ölçüde artırdık. Orman teşkilatı başta olmak üzere, jandarma, sivil toplum kuruluşları ve gönüllü vatandaşlarımıza yangınlara karşı eğitim verdik, vermeye devam ediyoruz. Bu eğitimlere 21 bin teşkilat mensubumuzun yanı sıra 20 bin askeri personel ve 100 binin üzerinde gönüllü vatandaşımızın katıldığını belirtmek isterim. Yeni katılacak 5.000 işçi, 283 mühendis ve 1.500 orman muhafaza memurumuz ile ekiplerimizi daha da güçlendirdiğimizi belirtmek isterim. Bununla birlikte, kara gücümüzü toplamda 1.350 arazöz, 692 iş makinası ve 2 bin 270 ilk müdahale aracıyla güçlendirdik. Karayolları Genel Müdürlüğü ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ile koordinasyon çerçevesinde rezerv güç olarak 185 dozeri, 12 su tankerini, 25 greyderi, 1.913 ekskavatörü ve 229 treyleri de şu anda rezerv gücümüz olarak envanterde bulunduruyoruz. Bilimsel veriler ve tecrübeler göstermiştir ki yangınların söndürülmesinde asıl güç kara ekipleridir. Havadan ne kadar müdahale ederseniz edin yangınlara karşı savaşı kara birlikleriyle ancak kazanırsınız. Orman yangınlarına karşı devletin birçok kurumu eş güdümlü çalışmalar yürütmektedir. Bu bağlamda orman yangınları AFAD'ın müdahale planları kapsamına alınmıştır.

Orman yangınlarının yanı sıra ülkemizde meydana gelen diğer bir doğal afet ise taşkındır. İklim değişikliği taşkınların sıklığında, şiddetinde ve etki alanında artışlara sebep olmaktadır. Dolayısıyla taşkınlarla mücadeleye büyük önem veriyor ve hem yapısal hem de yapısal olmayan tedbirler kapsamında vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini azami düzeyde temin etmeye çalışıyoruz.

Bakanlığımıza bağlı Devlet Su işleri Genel Müdürlüğü eliyle taşkınla mücadelemizi; taşkın öncesi, taşkın esnası ve taşkın sonrası olmak üzere üç gruba ayırarak yürütüyoruz. DSİ, taşkın öncesi gerçekleştirdiği faaliyetlerle yapısal ve yapısal olmayan tedbirleri hayata geçirmektedir. Yapısal tedbirler kapsamında taşkınları kontrol altında tutmak ya da yıkıcı etkilerini en aza indirmek maksadıyla barajlar ve sel kapanları, tersip bentleri, ıslah sekileri gibi hidrolik yapılar inşa edilmektedir. DSİ tarafından 1954 yılından bugüne kadar 68 adedi taşkın kontrol maksatlı baraj olmak üzere, 10 binin üzerinde taşkın kontrol tesisi inşa edilerek işletmeye alınmıştır. Bu tesislerle yaklaşık 2 milyon hektar arazi taşkın zararlarından korunmuştur.

Son yıllarda yaşanan taşkınlarda, taşkın suları ile birlikte yoğun orman emvali (odunsu materyal) taşınımı olduğu ve taşkın zararının artırdığı görülmüştür. Esasen DSİ, mansap ıslah çalışmalarına entegre olarak yukarı havza çalışmaları kapsamında rüsubat kontrolü için çok sayıda tersip bendi de inşa etmiştir. Bu yapılanlara ilave olarak ülkemize özgü geçirgen tersip bentleri ile “Sel Tırmığı” olarak adlandırdığımız ve akarsu yatak kapasitelerini düşüren orman emvali ve iri blok kayaları tutan yapıları da geliştirdik. Sel tırmıklarını da 2022 yılından itibaren başta Doğu Karadeniz Bölgemiz olmak üzere ihtiyaç duyulan tüm bölgelerimizde belirli bir sistematik içerisinde inşa edeceğiz.  Ayrıca, özellikle yüksek taşkın piklerini düşürerek mansap tesislerinin güvenli bir şekilde görevini yapabilmelerine katkı sağlayan sel kapanları ile ilgili çalışmalara da hız verilmiş bulunmaktadır.

Yapısal tedbirler kapsamında gerçekleştirilen faaliyetlere ek olarak destek mahiyetinde taşkın erken uyarı sistemlerinin kurulumlarına da büyük önem veriyoruz. Bu sistemle taşkın riski bulunan yerleşim yerlerinin menbasında dere yataklarında yağış havzasını hidrolojik olarak temsil edebilecek ve erken uyarı için gerekli zamanı (5, 15, 30, 60 dakika gibi) sağlayabilecek noktalarda radar sensörlü seviye gözlem istasyonları kurulacaktır. Dere yataklarındaki seviyeler anlık olarak izlenecektir.

3-Son zamanlarda sıkça duyduğumuz biyolojik çeşitlilik nedir, neden önemlidir?

Biyolojik çeşitlilik ekosistem işleyişinin temelini oluşturmaktadır. Bir bölgedeki genlerin, türlerin, ekosistemlerin ve ekolojik olayların oluşturduğu bir bütün olarak tanımlanabilmektedir. Biyolojik çeşitlilik ile ekosistemin işleyişi arasında belirgin bir pozitif ilişki vardır.

Biyolojik çeşitliliğin ve ekosistem hizmetlerinin korunması, insan yaşamı ve sürdürülebilir kalkınma için anahtar görev görmektedir. Bugün itibarıyla bütün insanlık olarak birçok ekosistemin zarar görmesine ve tür sayısının azalmasına neden olduk ve ne yazık ki yok oluş hızını arttırdık.

Biyolojik çeşitliliğin yok oluşu; insanlığın refahı, besin, su ve hava ihtiyaçlarının karşılanması için çok önemli olan ekosistem hizmetlerinin işleyişinin zarar görmesine neden olmaktadır. Bunun sonuçlarından sadece insanlar değil, bu gezegeni paylaştığımız tüm canlılar etkilenmektedir.

Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, biyolojik çeşitliliğin yok oluş sebeplerini önlemek için biyolojik çeşitliliğin üzerindeki doğrudan baskının azaltılmasını, türlerin tehlike durumlarının iyileştirilmesini, biyolojik çeşitlilikten elde edilen tüm faydaların geliştirilmesini ve uygulamaların iyileştirilmesini kapsamaktadır.

Ülkemizin de taraf olduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinin 2. maddesi biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilir kullanımını, “biyolojik çeşitlilik unsurlarının, uzun dönemde biyolojik çeşitliliğin azalmasına yol açmayacak şekilde ve oranda kullanımı, böylece biyolojik çeşitliliğin bugünkü ve gelecekteki nesillerin ihtiyaçlarını ve özlemlerini karşılama potansiyelini muhafaza etmesi anlamındadır” ifadesiyle tanımlamaktadır.

Bu nedenle Biyolojik çeşitliliğin izlenmesi ve korunmasına önem verilmesi büyük önem arz etmektedir. Biz bakanlık olarak yaptığımız çalışmalarla biyolojik çeşitliliğimizi koruyarak, türlerin yaşam alanlarını koruma altına alarak onları gelecek nesillere taşımak için büyük bir gayretle çalışıyoruz.

 

  1. Türkiye ve Çin arasında gıda güvenliği ve bitki protokolü olan sektörler ve yapılan çalışmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?

Ülkemiz ve Çin arasında tarım alanında ticareti geliştirmek adına çeşitli alanlarda protokoller imzaladık. Bu protokol ve işbirliği çalışmaları sayesinde iki ülke arasındaki tarım ürünleri ticaret hacmi her geçen yıl artarak devam ediyor. Çin’e ihraç edilen tarım ürünlerinin Çin’le yapılan genel ihracat rakamları içindeki payı 2017 yılında yüzde 5,2 seviyesinde iken, 2021 yılı itibarıyla bu oran yüzde 9,8’e yükselerek 361 milyon dolara ulaşmıştır.

Elbette Çin ile ihracatın daha ileri seviyelere ulaşması için ülkemiz ile Çin arasında tarımsal ürün ticaretinin yapılabilmesini teminen ürün bazlı bazı protokollerin de imzalanması gerekmektedir. Bu ürünler, hem ülkemiz ihracatçılarının talepleri hem de Çin’in taleplerine göre belirlenmektedir. Bu bağlamda Çin ile bazı protokoller ve işbirliği mutabakatları imza altına alınmıştır. Bunlardan kısaca söz etmek gerekirse;

Türkiye’den Çin’e İhraç Edilen Süt ve Süt ürünlerinin Veteriner ve Sağlık Şartları Konusundaki Protokol 14.10.2015 tarihinde imzalanmış, 08.04.2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece süt ve süt ürünleri ürün gruplarında ihracat başlamıştır.

14.10.2015 tarihinde yürürlüğe giren Türk Kirazlarının Çin’e İhraç Edilmesine Yönelik Bitki Sağlığı Gereklilikleri Protokolü ile kiraz ihracatına başlanmıştır. 2020 yılında yaşanan bazı aksaklıklar üzerine ihracat askıya alınmış ancak ihracatın yeniden başlatılması için çalışmalar devam etmektedir.

Türkiye’den Çin’e İhraç Edilen Antepfıstığı için Bitki Sağlığı Gerekliliklerine İlişkin Protokol ise 03.09.2016 tarihinde imzalanmış, 17.03.2017 yılında yürürlüğe girmiştir. Protokol ile kabuklu antepfıstığı ürününün Çin’e ihracatının önü açılmıştır.

09.09.2019 tarihinde yürürlüğe giren Çin’e İhraç Edilecek Su Ürünlerinin Denetim, Karantina Ve Veterinerlik Hijyen Şartları Hakkında Protokol ile de ihracatı yapılacak ürün grupları belirlenmiştir. İhracat devam ederken 6 Ekim 2020 yılında, bazı sıkıntılar baş göstermiştir. Konu halen netliğe kavuşturulmadığı için söz konusu ürünlerin ihracatı durdurulmuştur. Konunun çözümüne yönelik çalışmalar sürmektedir.

Tüm bu protokoller çerçevesinde bahsi geçen ürün gruplarında, ihracatın önü açılmış olmakla birlikte, dönemsel olarak yaşanan, öngörülemeyen aksaklıklar sebebi ile ürünlerin ihracatı azalmakta hatta durabilmektedir. Ancak, hukuki zeminin oluşmuş olması sebebiyle, aksaklık yaratan durum giderildiğinde, ihracatın yeniden eski düzeyine ulaşması daha hızlı ve daha kolay bir şekilde gerçekleşebilecektir. Bizler de bunun gerçekleşmesi adına gerekli çalışmaları titizlikle yürütmekteyiz.

 

  1. Son zamanlarda yine tüm dünyayı ilgilendiren hatta bu konu ile ilgili ülkelerin ortak toplantılar yaparak geleceğe temiz bir dünya bırakabilmek adına aldıkları bazı kararlar var. Karbon Nötr konusunda bakanlığımızın yaptığı çalışmalar alınan kararlar ve hayata geçirilecek olan projeler hakkında bilgi verebilir misiniz?

2021 yılı itibariyle küresel karbondioksit emisyonlarının yüzde 65’inden fazlasını ve dünya ekonomisinin yüzde 70’inden fazlasını temsil eden ülkeler net sıfır emisyon hedefi taahhütlerinde bulunmuşlardır. Net Sıfır Emisyon, atmosfere salınan emisyonların yutak alanlar vasıtası ile dengelenmesi neticesinde atmosfere ilave sera gazlarının eklenmemesidir. Avrupa Birliği, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa 2050 yılında Net Sıfır Emisyon taahhüdü veren ülkelerden birkaçıdır. Çin, Brezilya 2060 yılında Net Sıfır Emisyon taahhüdü vermiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız ülkemizin 2053 yılı için Net Sıfır Emisyon hedefini açıklamıştır. Türkiye böylece yeşil dönüşüm hamlesini başlatmıştır.

Türkiye’nin Paris Anlaşmasına Taraf Olması

Türkiye Paris Anlaşması’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulunda oy birliğiyle kabul edilmiş olup onay metninin Birleşmiş Milletlere iletilmesiyle birlikte Anlaşma, 30 günlük depoziter sürenin dolması sonrası 10 Kasım 2021 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu çerçevede, önümüzdeki süreçte, iklim değişikliği müzakerelerine daha etkin katılım sağlanması; 2053 net-sıfır emisyon ve yeşil kalkınma hedeflerine yönelik olarak daha etkin politika ve çalışmaların yürütülmesinin hedeflendiği kamuoyu ile paylaşılmıştır.

Bu kapsamda, Tarım ve Orman Bakanlığı olarak paydaş olduğumuz, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yürütücüsü olduğu” Türkiye'nin Sera Gazı Azaltım Hedefinin Revizyonu ve Uzun Vadeli Düşük Karbon Stratejisi Projesi” başlatılmıştır. Bu proje, Türkiye'nin hedeflenen Ulusal Katkı Beyanını gözden geçirmeyi ve Uzun Vadeli Stratejisi (LTS) ve Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı ile bağlantı kurmayı amaçlamaktadır.

 

Bunu yapmak için paydaşların ve politika yapıcıların kapasitesi geliştirilecek; katkı çerçevesine dahil edilen azaltım politikalarının etkinliği değerlendirilecektir; azaltım eyleminin toplam ve sektörel düzeyde ekonomik maliyetleri ve faydaları hesaplanacak, sera gazı emisyonlarına ilişkin projeksiyonlar ve sektörel analizler tamamlanacaktır. Böylece ülke olarak 2053 karbon nötr hedefine ulaşmakta tarım  ve ”Arazi Kullanımı, Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık (AKAKDO)”  sektörleri için yol haritası ortaya çıkacak ve politikalarımızı bu yönde belirleyeceğiz.

Bakanlığımız hem iklim değişikliğine uyum, hem iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının azaltılması hem de yutak kapasitesi oluşturularak emisyon tutumu sağlayan faaliyetler içeren bir çok projeyi gerçekleştirmekle birlikte hali hazırda yeni projeleri uygulamaktadır.

Başta "Sürdürülebilir Arazi Yönetimi ve İklim Dostu Tarım Uygulamaları (GEF) Projesi",  olmak üzere “Ekosistem Odaklı Gıda Üretimini Teşvik Ederek Tarımsal -  Ekolojik Yönetim İsteminin Geliştirilmesi Projesi”  ve “Türkiye İklim Akıllı ve Rekabetçi Tarımsal Büyüme Projesi (TUCSAP)”  kapsamında özellikle tarım alanında ciddi aşamalar kaydedeceğiz.

 

  1. Su kaynaklarımızı gelecek nesillerimize aktarabilmek için doğru ve bilinçli kullanılmasına dair projeler nelerdir?

Türkiye, su zengini bir ülke değildir. Dolayısıyla su kaynaklarının korunmasının hayati önem taşıdığının farkındayız ve politikalarımızı bu yönde geliştiriyoruz. Politika geliştiriciler olarak bizler ve tüketiciler, suyun her damlasının korunması gerekliliği bilinciyle hareket etmemiz gerekiyor. Su kaynaklarımızı etkin ve tasarruflu kullanmak zorundayız.

Ülkemizde kişi başına düşen yıllık 1.340 m3 kullanılabilir su miktarı ile su stresi çeken ülkeler gurubundayız.  2040 yılında bu miktarın yıllık 1.116 m3’e kadar düşeceği öngörülmektedir.

Türkiye yıllık ortalama 574 mm yağış miktarı ile dünya ortalamasının altındadır. Bulunduğu coğrafya ile ülkemiz, gelecekte iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgeler arasında yer alıyor. Bu durum, zaten çok zengin olmadığımız kullanılabilir su potansiyelinde, ilerleyen zamanlarda azalmaya sebep olabileceğini göstermektedir. O nedenle, su kaynaklarını tükenme sınırına ulaşmadan korumak, verimli kullanmak ve doğru yönetmek artık bir tercih değil, bir zorunluluk haline gelmiştir. Su boşa harcanmayacak kadar değerlidir ve geleceğimizin güvencesidir. Biz suyumuzun, yani geleceğimizin parmaklarımızın arasından akıp gitmesine izin vermedik, tedbirlerimizi aldık, almaya da devam ediyoruz.

Son 19 yılda suyun medeniyetimizin mihenk taşı olduğunu bilerek, suyu verimli kullanan, doğru yöneten ve su gibi aziz milletimizle en iyi şekilde buluşturan politikalara ve yatırımlara ağırlık verdik. Bu kapsamda son 19 yılda, su alanında reel rakamlarla toplam 450 milyar Liralık yatırım yaparak, 9 bin 189 tesisi hizmete açtık.

Yine aynı dönemde inşa edilen ve Cumhuriyet tarihinde yapılanların 2 katından fazla olan
654 barajımızda, toplam 47 milyar m3 suyumuzu depoladık ve depolanan su miktarını 180 Milyar m3’e çıkardık. Yaklaşık 20 milyon dekar alanı son 19 yılda sulamaya açarak, sulanan tarım alanını 68,5 milyon dekara ulaştırdık.  Bu dönemde 1.561 adet sulama tesisi tamamladık. Bu tesisleri yaparken de suyu tasarruflu kullanan borulu damlama ve yağmurlama modern sistemlere öncelik verdik. Böylece, bereketli Anadolu topraklarını modern sulama sistemlerine kavuşturduk.  Sulamaya açılan alanlardan; yılda yaklaşık 60 milyar Lira zirai gelir artışı sağlayarak, hem üreticimize, hem de ekonomimize önemli bir gelir kazandırdık.

297 adet proje ile 6 milyon hektar arazide toplulaştırma çalışmalarını tamamladık. 2,5 milyon hektar alanda ise çalışmalar devam ediyor. Böylece, suyun ve üretim girdilerinin azaltılmasıyla verimin artmasına doğrudan katkı sağladık.

Ülkemizin bütün şehirlerinde içme suyu meselesini tek tek masaya yatırdık. Şehirlerimiz içme suyu sıkıntısı yaşamasın diye “81 İl İçmesuyu Eylem Planı” hazırlanarak illerimizin; 2040, 2050 ve hatta
2071 yıllarına kadar içmesuyu ihtiyacını planladık.

Yaşadığımız gezegende su kaynaklarının sınırlı olduğunu bilerek bizler su tasarrufunu ön plana alan projeleri hayata geçirdik bundan sonra da geçirmeye devam edeceğiz. Bu dünyada yaşayan her bir ferdin bu bilinçle yaşam kaynağımız olan suya gerekli hassasiyeti göstermesi gerektiğinin altını çizmek istiyorum.