"İstanbul" Gelenekselle Modernin Buluştuğu Şehir

"İstanbul" Gelenekselle Modernin Buluştuğu Şehir

Avrupa ile Asya’nın kavuşma noktası İstanbul, şüphesiz dünyanın en görkemli şehirlerinden biri. 1500 yıl boyunca Doğu Roma ve Osmanlı İmparatorluklarına başkentlik yapmış, zengin bir geçmişe sahip bu şehir; arkeolojik ve mimari şaheserlerinin yanısıra, bugün kültür-sanat, gastronomi ve modanın son trendlerini deneyimleyebileceğiniz bir metropol konumunda. İstanbul’un ziyaretçilerini büyüleyen ve sakinlerinin ondan vazgeçememesine sebep olan da sunduğu bu eşsiz çeşitlilik.

İstanbul sokaklarında yürürken binlerce yıllık bir tarihi olan bir abideye rastlamak hem de sayısı her geçen gün artan sanat galerilerinde çağdaş sanatın son örneklerine hayran kalmak mümkün. İstanbul’un semt lokantaları sizi geleneksel İstanbul lezzetlerine götürürken, gastropub’ları ve fine dining restoranları ile dünya mutfağı, füzyon mutfağı ve Türk mutfağını deneyimleme imkânı sunuyor. Dünya üzerinde geçmişle bugünü, doğu ile batıyı böylesine özgün bir biçimde harmanlayan başka bir şehir yok dersek herhalde abartmış olmayız.

Gelin göz kamaştıran masmavi manzarası, zengin tarihi, misafirperverliği ve geniş mutfağıyla asırlardır ziyaretçilerini kendine hayran bırakan İstanbul’u masaya yatıralım ve günümüzün trendlerini takip etmekle kalmayıp belirleyen bu dünya şehrinin sunduğu deneyimleri mercek altına alalım.

Geçmişe Işık Tutan Abideler

Asırlardır çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapan İstanbul’un tarihi 400.000 yıl öncesindeki Neolitik döneme kadar uzanıyor. Kentsel olarak M.Ö. 7’nci yüzyılın ortalarında kurulan şehir, Asya kıyılarında kurulan Khalkedon ve Tarihi Yarımada’da kurulan Byzantion yerleşimleri nedeniyle Eski Çağ’da “Boğaz’ın İncisi” diye adlandırılmıştır. İstanbul, stratejik konumunun da etkisiyle I. Konstantin tarafından 330 yılında Roma İmparatorluğu’nun, Fatih Sultan Mehmet tarafından da 1453 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti ilan edilmiştir. Tarihine damga vurmuş imparatorlukların gözdesi olmanın getirdiği avantaj sayesinde şehir, günümüzde bu kültürlerin en görkemli mimari eserlerine ev sahipliği yapıyor. İşte İstanbul’da mutlaka görmeniz gereken, mimarinin zirvesi olarak tanımlayabileceğimiz bu yapıların bazıları…

Tarihi Yarımada
1985’te UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan ve İstanbul’un Tarihi Alanları olarak da bilinen bu bölge; Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Sit Alanı; Süleymaniye Koruma Alanı, Zeyrek Koruma Alanı ve İstanbul Kara Surları Koruma Alanı’nı içeriyor. Sırasıyla Byzantion kenti, Bizans (Doğu Roma) ve Osmanlı İmparatorluklarının merkezi olan Tarihi Yarımada’daki eserler, aynı zamanda bu çağların en önemli mimari yapılarını ve İstanbul manzarasının unutulmaz sembollerini oluşturuyor. Çoğu birbirine yürüme mesafesinde bulunan bu yapılar, İstanbul’da mutlaka görmeniz gereken yerlerin başında geliyor.

Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi
Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında İstanbul’un tarihî yarımadasındaki eski şehir merkezinde, tarihin en büyük kubbeli yapısı olarak inşa ettirilen yapı, şüphesiz Bizans İmparatorluğu’nun en ünlü mimari mirası. “Dünyanın 8. Harikası” olarak görülen Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nin mozaikleri, Bizans sanatının başlıca örneklerinden sayılıyor.

Süleymaniye Camii
1551-1557 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman adına yaptırılan bu camii, dünyaca ünlü Osmanlı mimarı Mimar Sinan’ın başyapıtı olarak görülüyor. Osmanlı mimarisinin zirvesi olan camii, içinde kütüphane, medrese, hamam, dükkân gibi yapılar bulunduran Süleymaniye Külliyesi’nin bir parçası.

Sultanahmet Camii
17. yüzyılda I. Ahmed’in tarihi yarımadada Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa’ya yaptırdığı Sultanahmet Camii, göz kamaştıran mavi İznik çinileri ve kubbelerini süsleyen mavi ağırlıklı kalem işleri sebebiyle Avrupalılar tarafından “Mavi Camii” olarak da adlandırılıyor. Camide 20,000’i aşkın İznik çinisi bulunuyor. Külliyesinde kurucusu I. Ahmed’in mezarının yanı sıra bir medrese ve imarethane de bulunan Sultanahmet Camii, Türkiye’nin ilk altı minareli camisi.

Topkapı Sarayı
Fatih Sultan Mehmed’in 1478’de yaptırdığı Topkapı Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu’nun 600 yüzyıllık tarihinin 380 yılı boyunca devletin idari merkezi ve Osmanlı padişahlarının eviydi. Osmanlı yaşamı ve geleneklerine günümüzden bir pencere açan ve her yıl yüz binlerce ziyaretçi ağırlayan bu ihtişamlı saray, Mukaddes Emanetler Dairesi’nde Hz. Muhammed’in Hırka-i Saadet’ini ve Sancak-ı Şerif’ini saklaması dolayısıyla da Müslümanlar için büyük önem arz ediyor.

Topkapı Sarayı’nın mutfağında Çin porselenlerinden yapılan kaplar önemli bir yere sahipti. Çin porseleni Edirne Sarayı’ndan itibaren Osmanlı hanedanı ve saray çevresi tarafından özellikle tercih edilerek kullanılmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki Çin porselenleri koleksiyonu içinde yer alan ve Saray’da üst düzey hanedan üyeleri tarafından kullanılan mücevherli ve Çin porseleni kaplar, Osmanlı kuyumculuğunun en parlak dönemini yansıtır. Çin porseleninin Osmanlılar tarafından belirli bir dönem içinde yaygın olarak kullanıldığının en önemli kanıtı Topkapı Sarayı’ndaki Çin porseleni koleksiyonudur. Koleksiyon Çin’den Orta Doğu’ya ve Avrupa’ya ihraç edilen eserlerin çeşitliği bakımından dünyada tek olma özelliğine sahiptir. Bu özelliğinin dışında Osmanlı sanatçılarının porselenlere yaptığı mücevherleme, metal onarım ve ekleme sanatı açısından da dünyada tektir.